Menu
SÖYLEŞİLER

Hasta Konseyi Koordinatörü Can Feyzioğlu’yla Türkiye’de bir ilk: Hasta Konseyi Üzerine bir Söyleşi

Mahan Doğrusöz: Sizinle Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren Hasta Konseyi deneyimi üzerine konuşmak istiyorum. Hasta Konseyi ilk olarak Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, hastaların kendi tedavi süreçlerinde ve yaşam koşullarında söz sahibi olmayı hedeflemeleriyle başlıyor. Hasta Konseyi’ni hazırlayan süreçleri ve sizin bu sürece nasıl dahil olduğunuzu konuşarak söyleşiye başlamak istiyorum.

Can Feyzioğlu: Hasta Konseyi fikri, RUSİHAK’ın (Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi) ‘Toplum içinde yaşamak herkesin hakkı’ kitabını hazırlarken, tercüme yapmak için okuduğum metinlerden birinde karşıma çıktı. Bu metinde Hollanda’daki “hasta konseyleri” deneyiminden bahsediyordu. RUSİHAK’tan Fatma Zengin’e ‘Böyle bir çalışma burada yapılabilir mi?’ diye soracak oldum ve hemen ardından Hasta Konseyi üzerinde çalışmaya başladık.

Mahan Doğrusöz: RUSİHAK’la nasıl tanıştınız?

Can Feyzioğlu: Son derece tesadüfî aslında. Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra, halk temelli çalışan bir sivil toplum kuruluşunda çalışmak istediğime karar vermiştim. Bir taraftan kendi hocalarımın da çeşitli STK’larda başarılı işler yaptıklarını görüyor, onları takip ediyor ve çalışmalarını izliyordum. STK’ların çalışmaları her zaman ilgi alanım içinde oldu.

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi fikrinin doğuşunda sizin bireysel deneyimlerinizin bir etkisi oldu mu?

Can Fevzioğlu: Hasta Konseyi projesinin alt yapısını oluşturan yaşamsal bir deneyimim söz konusu. Kendi rahatsızlığımla ilgili olarak, ‘kendine yardım grupları’ndan kazandığım önemli bir iyileşme deneyimim vardı. Bunun dışında doktor, psikolog desteği de aldım. Ancak ‘kendine yardım’, bunlardan çok daha farklı, çok daha özel bir deneyimdi. Benzer sorunları yaşayan insanların birbirine yardımcı olması mantığı ile çalışan bir programın ne kadar başarılı olabileceğini gözlemledim ve bizzat deneyimledim.

Mahan Doğrusöz: Kendine yardım gruplarının tarihçesi Türkiye’de ne zamana dayanıyor?

Can Feyzioğlu:  Aslında Türkiye’de on beş, dünyada ise altmış beş seneye dayanan bir geçmişi var. İyileşme denen olgunun, hastanenin dışında, toplumun içinde olduğu fikri, benim kafamda kendine yardım grupları ile oluştu.

Mahan Doğrusöz: Ruhsal rahatsızlıklar yaşayan bireylerin kendine yardımcı olmaları fikri burada şekillendi anladığım kadarıyla…

Can Feyzioğlu: Bu tür programlarla çok fazla insanın başarıya ulaştığına tanık oldum. Hollanda’daki konsey uygulama deneyimleri karşıma çıkınca, her ikisini zihnimde bütünleştirdim.

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi fikri kaç yılında doğdu?

Can Feyzioğlu: Fikrin ortaya çıkması 2010 Eylül’ünde oldu.

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi’nin, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde kabul edilmesi süreci nasıl gerçekleşti?

Can Feyzioğlu: Aslında RUSİHAK’ın hastanelerde çalışma deneyimi vardı. Bu çalışmalar çerçevesinde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, bizim böyle bir çalışma yapmamızda destek veren, kabul eden kişiler oldu. Daha önceki birlikte çalışma deneyimlerimiz olumlu değerlendirilmiş olmalı ki, Hasta Konseyi gibi hastane içinde bağımsız olarak çalışacak bir oluşum hastane yöneticileri tarafından destek gördü.

Mahan Doğrusöz: Peki, Hollanda’da ne zaman kurulmuş bu oluşumlar?

Can Feyzioğlu: Otuz sene olmuş ama bununla ilgili yasanın çıkması çok yeni. Yasal güvence altında, her hastanede bir hasta konseyi oluşmasının en fazla sekiz -on yıllık bir geçmişi var. Bahsettiğim somut kazanımlar, hastaların yedikleri yemekler, o hastanede sunulan hizmetler ve fiziksel etkinliklerle ilgili. Hastalar bu konulara ilişkin taleplerini hasta konseyleri aracılığıyla iletiyorlar.

 Mahan Doğrusöz: Hasta konseylerinin temel felsefesi nedir?

Can Feyzioğlu: Hastaların, hizmet aldıkları yerlerde ihtiyaçlarının kendi taleplerine uygun olarak karşılanması, mekânın kendi isteklerine göre düzenleniyor olması gibi örnekler verilebilir. Hizmetlerin başka birileri tarafından planlanıyor, sunuluyor olmasından ziyade, karar alma süreçlerine dâhil ediliyor olmaları işin asıl mantığıdır. Aslında, başlangıçtaki espri bu. 1950’lerde Amerikalı bir sosyolog, Erwin Goffman, akıl hastanelerini mutlak kurum olarak tanımlıyor. Bunun en belirleyici özelliği, bireylerin gündelik hayatlarından başlayarak kendi kararlarını almalarına imkân tanınmaması, kendi yaşamları üzerindeki kesin kontrolün başkalarının elinde bulunması. ‘Kendi yaşam şartlarını iyileştirme hakkı’ derken aslında, kendi hayatlarının kontrolü üzerinde söz sahibi olmalarından bahsediyoruz.

Mahan Doğrusöz: Hastaların yaşam koşullarında söz sahibi olmaları nasıl sağlanıyor?

Can Feyzioğlu: Başlarken, hastalara öncelikle bulundukları/hizmet aldıkları yerlerde, neye ihtiyaç duyduklarını soruyoruz. Herkes bulunduğu yerden ya da koşullardan memnun ya da memnuniyetsiz olabilir. Hastalara sormak ve onların ihtiyaçlarına göre şartları ve sistemi düzenlemek en temel hedefimiz. Bu, aslında herkes için geçerli. Çevre koşullarının başka birileri tarafından belirlenmesi değil, orada yaşayacak olan kişilerin isteklerine göre düzenlenmesi önemli.

Mahan Doğrusöz: Bu tam da bir demokratikleşme süreci aslında…

Can Feyzioğlu: Evet, kesinlikle öyle…

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi fikrini RUSİHAK’a götürme sürecine dönersek…

Can Feyzioğlu: Bu projeyi RUSİHAK’a götürdüğümde, zaten neden bahsettiğimi çok iyi biliyorlardı. Dünyadaki iyi örnekler RUSİHAK tarafından izleniyor. Hasta konseyi, bu uygulamalardan sadece bir tanesi, hem de başarılı bir tanesi. Bu birçok farklı yerde de ifade ediliyor. İşin özü, Engelli Hakları Sözleşmesi’nde veya toplum temelli hizmetlerde katılım olarak telaffuz ediliyor. Bu katılım nedir, neye katılım? Aslında burada kastedilen, hastaların bulundukları yerde sağlanan tedavilerde kendilerini ilgilendiren bütün süreçlere katılımları. Hasta Konseyi, buna imkan tanıyan bir platform oluşturuyor. Belli bir hastaneden hizmet alan insanları kendi aralarında örgütleyerek, kendi sorunlarını çözmeye ve kendi talepleri üzerine odaklıyor. Bunun sistemini de kurarak oranın sorumlusu kimse, onunla muhatap olup taleplerini bu şekilde doğrudan iletmelerini sağlıyor. Hollanda’da başhekim, seçilmeden önce hasta konseylerinin karşısına çıkıp, o insanlara anlatıyor hastane ile ilgili projelerini.

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi’nin onayını alıyor…

Can Feyzioğlu: Evet, Hasta Konseyi’nin oyunu alıyor. Eğer istemezlerse o başhekimini oraya getirmiyorlar. Yasalarında da belirtilmiş, hastaların yaşam koşullarını etkileyecek bütün kararları birlikte alma zorunlulukları var ki bu olağanüstü önemli bir şey. Örnek verirsem zihnimizde canlandırmak daha kolay olur. Mesela, bir servisin yeri çeşitli sebeplerden dolayı değiştirilecek, başka yere alınacak; artık eski tip uzun dönem yatışların olduğu modeller terk ediliyor, bu insanları buralardan çıkartacağız. Hollanda’da bütün bu süreçlere bu hastaları dahil etmek, bütün bu süreci birlikte gerçekleştirmek zorundalar. Kurumların alt yapısı da buna göre oluşturulmuş durumda.  Burada, pek öyle bir şey söz konusu değil. Ruh sağlığı alanında ‘Toplum temelli hizmetlere geçiyoruz’ denilince, bir tarafta karar veren seçkinler, diğer tarafta ise bütün bu süreçlerde alınan kararların sonuçlarına maruz kalan insanlardan bahsediyor oluyoruz. Sonuçta, sadece insanların hizmet aldıkları fiziksel mekanlar değiştirilmiş oluyor.

Mahan Doğrusöz: Toplum temelli bir yapıya geçilmesi ne zaman netleşti ya da yasallaştı?

Can Feyzioğlu: ‘Toplum temelli hizmetler’ RUSİHAK’ın uzun süredir savunuculuğunu yaptığı bir hizmet/planlama modeli.  Son olarak 2012 yılında yayınlanan Türkiye Ruh Sağlığı Eylem Planı’nda toplum temelli hizmetlere geçiş konusu karşımıza çıkıyor. Bu eylem planı, ülkemizin bu alanda önümüzdeki yirmi yılına rehberlik edecek bir kılavuz olarak tanımlanıyor. Konuşulmaya başlanması ise on yıl öncesine dayanıyor. Artık ruh sağlığı alanında hizmet veren kuruluşlarının tanıtım broşürlerini açtığınızda, karşınıza toplum temelli hizmetler diye bir kavram çıkıyor. Murat Belge’nin esprisiyle, buz pateni müsabakalarında geçen ‘zorunlu hareketler’ gibi, bu kavramın kullanımına tanık oluyorsunuz. Ama o toplumun katılımını sağlamadan, bu kavramı, ancak içi boş olarak kullanmış olursunuz.

Ayrıca benim görebildiğim kadarıyla, bu kavram hala yanlış anlaşılıyor. İnternet aramasında toplum temelli hizmetler olarak baktığınızda, Türkiye’deki hekimlerin bu iş üzerine kafa yorup bazı raporlar yayınladığını görüyorsunuz. Bizim ‘toplum temelli hizmetler’den anladığımız tanım ile örtüşmüyor bunlar. Toplum temellilik, üç temel bileşenden oluşuyor bize göre:  Katılım, topluma dahil edilme, sorun yaşayan insanlara ve yakınlarına asgari düzeyde destek sağlanması.  Bu tanımı ile bu alandaki hizmetleri mevcut kurumlar (akıl hastaneleri/mutlak kurumlar) ile sunmak zaten mümkün değil. Ancak, eski kurumların yerlerine topluma daha yakın fiziksel mekânlarda açılan yeni merkezlerde de, aynı kurum zihniyetini devam ettirme riski bulunuyor. Sonuçta toplum temelli hizmetler, kapsamı kurumları aşan çok daha geniş bir kavram. Ayrıca adının da belki ilk olarak akla getirmesi gerektiği gibi; merkezinde kurumların değil, toplumun kendisinin bulunduğu bir model.

Mahan Doğrusöz: Toplumun farklı yapılanması, yapısının değişmesi gerekiyor

Can Feyzioğlu: Evet.  Yönetim sisteminizi de buna göre şekillendirmeniz gerekir. Hastanelerin ve yeni hizmet merkezlerinin yönetim aygıtları olarak ve fiziksel olarak buna göre şekillenmesi gerekir.  Bir sürü farklı birleşeni olan bir şey bu. Artık ülkemizde kabul edilmiş olan bir Engelli Hakları Sözleşmesi var; bu, kanunlarımızı da sözleşmede tanımlanan haklara göre yeniden yazacağız anlamına geliyor. Hizmetleri nasıl planlayacağız, toplumu nasıl yeniden yapılandıracağız? Eski hastalar bu konularda bize pekâlâ rehberlik edebilir. Yeter ki onları duymak için istekli olalım.

Mahan Doğrusöz: Hollanda’da böyle bir örnek var. Türkiye’de de siz böyle bir uygulamayı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde hayata geçirdiniz. Hangi tarihte çalışmaya başladınız?

Can Feyzioğlu: Projenin başlangıç tarihi 15 Nisan 2011. Ekim ayından itibaren de hastanenin merkezine taşındık. Gerçek anlamda o zaman başladı.

Mahan Doğrusöz: Daha önce nerdeydiniz?

Can Feyzioğlu: Gündüz hastanesi diye hastanenin içinde bir yer var. Farklı bir yer, oradaydık.

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi’ni hayata geçireceğiz derken ne tür görüşmeler yaptınız, hangi dinamikleri hayata geçirdiniz?

Can Feyzioğlu: Hasta Konseyi’nin iş tanımları arasında servis ziyaretleri bulunuyor. Tek tek bütün servisleri dolaşıp, orada kalan hastalarla kendi durumları hakkında görüşebilme gibi bir talebi var. Bunu yapabilmek için yetkimizin olması gerekiyor. Servisler dışarıdan misafir alan yerler değil. Hatta servisin kendi şefi, sorumlusu var, sizi oraya sokmaz. Dolayısıyla bir sözleşme hazırladık. Bize bu yetkiyi tanıması için başhekimden böyle bir sözleşmeye onay vermesini talep ettik, projenin ilk günlerinde.

Mahan Doğrusöz: Nasıl bir tepki aldınız?

Can Feyzioğlu: Başhekim,‘ Aslında benim böyle bir yetkim yok, herhangi bir sözleşmeye imza atmak gibi. Burada toplanan, çeşitli çalışmalar yapan farklı yapılar olabiliyor, faaliyet adı altında. Ben herhangi bir şeye paraf atmam. İmza atacak biri varsa Sağlık Bakanlığı, onayı oradan getirirseniz, kapılarımız açılır’ demiş oldu. Biz o kanalı biraz zorlamaya çalıştık. Oradan çözülmedi, daha alttan çözüldü. Hemşirelerle biraz vakit geçirmeye başlayınca, onlar kapıyı aralamış oldu.

Mahan Doğrusöz: Hemşireler bu sürece nasıl baktı sizce?

Can Feyzioğlu: Belki en çok destekleyenler hemşireler oldu… Hastalarla en fazla vakti geçiren hemşireler. Hiyerarşi içinde fikirleri çok fazla dikkate alınmıyor. Biraz olsun onların yararına olacak bir şey, gerçekten heyecanlandırıyor hemşireleri. Gerçekten çok yürekten destek verdiler. Eğer bu sözleşmeyi imzalayarak yukarıdan aşağıya getirmiş, servislerde bu şekilde bulunuyor olsaydık çok farklı bir direnç ile karşılaşıyor olurduk diye düşünüyorum şimdi. İşimiz de baltalanabilirdi. Diğer kanalı seçip insanlarla daha doğrudan, yakın ilişkiler üzerine bir şeyler yapmaya çalışınca daha doğru bir yol seçmiş olduk. Şu aşamada geldiğimiz noktada artık birlikte çalışıyoruz. Hemşirelerle grup toplantıları yaptık. Örneğin, şöyle bir şey konuştuk: Hastane yönetimine bir takım taleplerimizi birlikte sunabiliriz.  Prensip olarak, Hasta Konseyi taleplerimizi doğrudan başhekime sunarak hastane personeline yukarıdan aşağıya doğru inen talimatlar olarak ulaştırmayı doğru bulmuyoruz. Önce bazı sorunları kendi aramızda konuşalım, sonra çözüm yöntemlerini de birlikte geliştirmeye çalışalım. Daha sonra hastane yöneticilerine ‘Konsey talep etti, hemşireler yol gösterdi, birlikte fizibilite çalışması yaptık. Bu, bizim birlikte geliştirdiğimiz taleptir’ diye sunalım dedik. Bu şekilde önerilerimiz daha baştan sağlam kurgulanıyor ve daha kolay kabul görüyor. Kronik servislerde zihinsel ve ruhsal rahatsızlığı olan bireylerin ayrılması önerisi bu şekilde değerlendirilmeye başlandı. Bunu başhekimden aşağıya talimat verdirterek uygulatmak yerine, hemşirelerle birlikte çalışılarak yukarıya sunmanın daha uygun olacağını düşündük. Yalnız değiliz… Bütün bu talepleri yönetime götüreceğiz. Böyle bir işin nasıl yapılacağı bilgisi hemşirelerde mevcut.  Mental hastalarla kaç hemşirenin ilgilenmesi gerekir, kaç hademe olması gerekiyor gibi konularla ilgili onların çok fazla önerisi oldu. Bir hastanenin yapı olarak nasıl kurum temelli düzenlendiği de böylece ortaya çıkıyor. Neden bu şekilde düzenlenmiş? Zihinsel engelliler ile çalışmak daha ağır bir iş.  Oysa her hemşire aynı ücreti alıyor, dolayısıyla personel arasında eşitlikçi bir iş yükü dağılımı için her servise aynı sayıda zihinsel engelli yerleştirilmiş.  Bunun hastalar açısından olumsuz sonuçları var. Personel açısından da olumsuz sonuçları var. Bu düzenleme hasta merkezli olsa, buna uyması gereken kurum olur. Hemşireler söylüyorlar, çalışma saatleri daha az olmalı, örneğin vardiya sistemi getirilip, iki vardiya şeklinde olabilir.  Buna benzer çeşitli çözümler olabilir.

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi’nin varlığı hastanedeki değişik süreçleri de olumlu yönde etkilemiş anladığım kadarıyla. Hasta Konseyi’ne katılacak kişilere nasıl ulaştınız, nasıl motive ettiniz?

Can Feyzioğlu: Birçok kişi ile tanıştım. Toplantılar yaptık. Hasta Konseyi’nin amacını anlattık.

Mahan Doğrusöz: Siz bu fikri ortaya attığınızda nasıl bir yaklaşım oluştu?

Can Feyzioğlu: Heyecan duyan bir sürü insan oldu. Epey fazla sayıda mağdur olan kişi var.  Aslında onları yakalamış olduk. Herkes başkasının sorunlarına el atmaktan önce kendi sorununu çözmek istiyor.  Hasta Konseyi’nin yapmaya çalıştığı şey şikayetlerde bulunmak ya da onları toplamak değil. Belki çıkış noktamız şikayetler olabilir, ama bu şikayetlerden yola çıkarak problemleri tanımlamaya çalışıyoruz. Daha sonra çözüm yöntemleri geliştirmeye çalışarak, hastane yöneticilerinden taleplerde bulunuyoruz. Bu sorunların bilgisi (ve tabi ki çözüm yolları da) bu insanların çoğunda var.

Mahan Doğrusöz: Aralarından gönüllüler çıktı mı?

Can Feyzioğlu: Evet.  Çoğumuzun temel motivasyonu kendi sorunlarına çözüm üretmek.

Mahan Doğrusöz: Şu anda Hasta Konseyi’nde aktif olarak çalışan kaç kişi var?

Can Feyzioğlu: Sekiz-on kişi kadar. Haftada bir toplandığımız bir grubumuz var. Bu kişilerle servis ziyaretlerine beraber gitmeye başladık.  Girdiğimiz bütün servislerde sürekli kalan ya da bir dönem için kalan kişiler bulunuyor. Ziyaretlerimizde o dönem için bize iletecekleri bilgileri olan insanlar. Ayrıca hastaneden taburcu olduktan sonra gelirlerse kapımız yine açık. Amaç, ortak şartların sürekli iyileştirilmesi.

Mahan Doğrusöz: ‘Hasta Konseyi’nin Etki Değerlendirmesi Çalışması’ çerçevesinde yaptığım odak grup çalışmasında Hasta Konseyi üyeleriyle tanışma şansım oldu. Kendi durumlarını çok iyi tahlil eden kişiler gördüm orada. Duyguları, düşünceleri, fikirleri olan kişiler…Siz nasıl bir yaklaşım bekliyordunuz. Sizi şaşırtan neler oldu?

Can Feyzioğlu: Birlikte çalıştığım grubu zor bir grup olarak değerlendirmiyorum.  Hollanda’da bu işin adli servislere kadar uzandığını biliyorum. Biz dar alanda yavaş yavaş ilerliyoruz. Birlikte çalışmanın asıl zor kısmı, yapıyı değiştirmeyi hedeflediğimiz kısımdan çıkıyor. Direnç oluşabiliyor. Başlangıçta servislere girmeye zorlandık ama bugün bunları önemli ölçüde aştığımızı söyleyebilirim.

Mahan Doğrusöz: ‘Hasta grubu, kendini durumunu anlayamaz’ gibi bir yargının da olduğunu düşünüyorum…

Can Feyzioğlu: O alanlar belli insanların sorumluluklarında. Bu ‘sorumlu’ insanlar, bizim yapmaya çalıştığımız işe, pekala kendi işlerine başkalarının burnunu sokmak istemesi olarak bakabilirlerdi.  Ancak burada söz konusu olan pek ‘başka insanlar’ değil; hatta bizzat kendileri.  Hal böyleyken, ‘ama yapamazlar’ gibi bir yargı bizi bu noktada artık ilgilendirmiyor. Yapıyoruz işte…

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi’nin varlığı hastalara nasıl yansıdı?

Can Feyzioğlu: Hasta Konseyi ilk taleplerini ortaya çıkardıktan sonra, ne amaçla çalıştığımız anlaşıldı. Servislerde insanlar oyun oynamak istiyorlar, daha hoş vakit geçirmek için taleplerde bulunuyorlar. Biz orada yöneticileri eleştirmek, ‘sizin yaptıklarınız kötüdür’ demek için bulunmuyoruz. Fikri olan insanlarla bütün bunları birlikte yapmaya çalışıyoruz. Bunların anlaşılması sanırım konunun bütün taraflarında memnuniyet yarattı.

Mahan Doğrusöz: Ne tür kazanımlar oldu?

Can Feyzioğlu: Birçok şeyi hemşire grubundan duymuş oldum. Sonuçta servislerin sakinleri ile geçirdiğim süreler sınırlı. Hemşireler,  servislerdeki insanlarda yarın duygusunun geliştiğini söyledi. Televizyonda gördükleri bir şeyi ‘acaba bu alınabilir mi?’ diye istiyorlar. Bir şeyler isteyebilirler, bu normal insan davranışıdır zaten.

Mahan Doğrusöz: Talep etme haklarının olduğunu fark etmeleri, bunu dile getirmeleri ve yarın duygusu geliştirebilmeleri çok önemli…

Can Feyzioğlu: Doğru… Ayrıca yine servislerde yaşayan kişiler, ailelerine bizim aracılığımızla mektuplar gönderdiler ve yazdığımız mektupların cevapları da geldi.

Mahan Doğrusöz: Mektuplardan bahsedebilir miyiz?

Can Feyzioğlu: Kronik servislerde görüştüğümüz insanlar ailelerine ulaşmamızı istediler. Ziyaret edilmek istiyorlar, aileleri tarafından. Bunu biz önerdik, ‘mektup yazsak hoşunuza gider mi?’ dedik. İstediler. Yazdık, sonuçlarını aldık. Bir tanesi ayda kırk lira para istedi, sigara almak için. Mektubu ulaştırdıktan sonra para gelmeye başladı.

Mahan Doğrusöz: Başka kazanımlardan örnekler verebilir misiniz?

Can Feyzioğlu: Kronik servislerde birkaç tane oyun talebimiz vardı, bunlar karşılandı. Oyunları birlikte oynayacakları diğer servislerden arkadaşlar bulmaya çalışıyoruz.

Mahan Doğrusöz: Servisler arası etkileşimi arttırmak gibi bir yere gidiyor bu çalışma…

Can Feyzioğlu: Evet. Tavla oyunu için bir çift eşleştirdik. Okeye iki arıyoruz gibi etkileşimler oldu. Bazı servislerde olan şartlar diğerinde olmayabiliyor.  Biri bahçe katı, erişimi, ulaşımı kolay,  bir diğerinin böyle bir imkânı yok. Yangın merdiveninden inmek mümkün ama bunu herkes kullanamıyor,  fiziksel engelli olan da var. Orada yaşayan insanların hastane yönetimi tarafından önemsenip, bir şeyler yapılmaya çalışıldığını görüyorum. Yangın merdiveni üst katta yaşayanların bahçeye ulaşımını sağlıyor, fakat çok dar. Gördük ki merdiven oradaki insanların bahçeye daha kolay ulaşması için yeniden yapılmış. Hem de ciddi bir maliyetle. Hastane yönetimi de elini taşın altına koyuyor yani. Biz de bir anlamda verimliliği arttırmak için çalışıyoruz. Eğer servislerde zihinsel engelliler ile diğer teşhislerin ayrılmasını sağlayabilirsek bu olağanüstü bir kazanım olacaktır.

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi’nin başka hangi hedefleri var?

Can Feyzioğlu: Psikiyatrik teşhisli bireylerin, karar mekanizmalarına katılımı bu işin sadece bir ayağı. En az bu kadar önemli olan bir başka bileşeni daha var konunun: Tedavi süreçlerine katılım. Burada elbette teşhis almış bireylerin hekimliğe soyunmasını kastetmiyoruz. Hollanda’da uygulanan ‘Bireysel Tedavi Planı’nı buraya getirmek istiyoruz. Bunu kısaca şu şekilde anlatabilirim: tedavi, teşhis almış bireylerinin tıbbın nesnesi olarak edilgen konumda bulunduğu bir süreç olmamalıdır. Bilakis, onun bir birey olarak tanındığı, kendi hedefleri doğrultusunda desteklendiği bir yapı oluşturulmalıdır. Hollanda hastanelerinde bu iş Bireysel Tedavi Planı ile sağlanıyor. Bireysel Tedavi Planı, ruhsal rahatsızlığı olan kişinin merkezde olduğu bir ekip işi. Bir tedavi planında, kişinin psikiyatrik teşhisi konuluyor ve bu konu bir psikiyatrist tarafından ilaç desteği ve başka olası terapilerle takip ediliyor. Bunun dışında bu ekibin içinde, psikolog, sosyal çalışmacı, hemşire de bulunuyor ve herkesin desteği /rolü ayrı. Bu ekip, en tepede bir hekimin bulunduğu hiyerarşik bir örgütlenme modeli ile çalışmıyor. Daha ziyade herkesin eşit bir düzlemde -isterseniz bir masa etrafında oturduklarını düşünelim- bulunduğu ve bir diğerinin bilgi alanına ve tecrübelerine saygı gösterdiği bir model olarak işliyor.  Hollanda hastaneleri için Bireysel Tedavi Planı uygulaması yasal bir zorunluluk. Ayrıca bu planlar bütün tedavi ekibini hasta ile bir araya getirerek altı ayda bir gözden geçiriliyor ve her yıl yeniden yazılıyor. Biz bu bireysel çalışmayı şimdilik pilot olarak faaliyet gösterdiğimiz servislerden birinde çalışmaya başladık.

Mahan Doğrusöz: Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde Hasta Konseyi uygulaması Türkiye’de bu bir ilk. Bu modelin yaygınlaşmasına yönelik bir vizyon var mı?

Can Feyzioğlu: Var. Gerçek anlamdan kendi deneyimimizden bu işin başarılı olduğunu da gözlemledik. Bu hastane branşındaki hem en büyük, hem de en eski hastane. Bize birtakım yapıların değişmesi için çok uygun olmayan bir yer olduğu söylendi. ‘Yeni bir şey denemek istiyorsanız, küçük bir hastanede, yeni bir ekiple çok daha kolay olur, başarılı olma şansınız daha fazla olur’ denilmişti bize. Ama bir yıllık çalışmanın gidişatı, bize Bakırköy’ün isabetli bir seçim olduğunu gösteriyor. Ayrıca bu hastanenin diğerleri tarafından model alınan bir hastane olduğunu da unutmamalı.

Mahan Doğrusöz: Hasta Konseyi uygulamasındaki cesaretiniz ve kararlılığınız için sizi tebrik ediyorum!

Can Feyzioğlu: Ben de bu söyleşiyi, calışmamızı yürekten destekleyen Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Erhan Kurt’a ve bütün hastane personeline, çalışmaya finansman desteği sağlayan Sabancı Vakfi’na, son olarak da bu söyleşi ile çalışmamızı kamuoyuna duyurmayı hedefleyen size tesekkür ederek noktalamak istiyorum.

Temmuz 2012 ©  Mahan Doğrusöz