Menu
DENEMELER

Gamze Fidan ve Kop-Art Yolculuğu

Kadın Hayatlarını Yazmak Sempozyumu Sunum Metni

Yeditepe Üniversitesi – 19 Nisan 2014

Konuşmama “Kadın Hayatlarını Yazmak” konulu sempozyuma neden Gamze Fidan ve onun yaratımı olan Kop-Art sanat hareketini inceleyen bir çalışmayla katılmak istediğimi paylaşarak başlamak istiyorum:

Kendilik psikoloji okulunu kuran Heinz Kohut “aynalanma” kavramından bahseder. Freud’cu kuramda ve onun ardıllarınca sadece “patolojik” yönleriyle irdelenen insan “narsisizminin” sağlıklı yanını inceler Kohut ve insan narsisizminin sağlıklı yönünün gelişip, büyüyebilmek için ihtiyaç duyduğu en temel psikolojik gıdanın “aynalanmak” olduğunu söyler.

Kohut’a göre her insanın en temel psikolojik ihtiyaçlarından birisi görülmek, fark edilmek, “özgün”, “farklı”, “yaratıcı”, “çığır açıcı”, “sıra dışı” yönleriyle takdir edilmektir. Kendisine aynada bakan bedenin ancak kendini görebildiği anda bütün hissetmesine paralel biçimde insan ruhu da, bir diğerinde akis ve yansıma bulabildiğinde kendini ruhsal olarak bütün hisseder ve o yüzden “aynasız”, “yansımasız” ve “akissiz” yaratıcılık her zaman eksiktir…Oğuz Atay’ın Demir Yolu Hikayecileri adlı öyküsünün son cümlesindeki gibi “Ben buradayım sevgili okurum, sen neredesin?” diyerek sürekli aksini/aynasını arar…

Ben, bu toplumda yaratıcı, özgün, farklı, çok sevdiğim diğer bir ifadeyle  “heterodoks” kadınların çoğunun “aynasız”, “yansımasız” yaşamlar sürdüklerini gözlemliyorum…Özellikle, neo-liberal dünyanın her şeyi ama her şeyi ticaretleştiren piyasa koşullarına uymayan, uymayı reddeden, sınıfsal olarak ayrıcalıklı ebeveynlerin “korunaklı” kanatları altında yaşamayan yaratıcı kadınların hem kadın oldukları, hem de yaratıcı oldukları için bu ülkede ve bu kültürde “çifte” bir yalnızlık, “aynasızlık” yaşadıklarını düşünüyorum…

Tam da bu yüzden Gamze Fidan ve onun yarattığı Kop-Art sanat inisiyatifini inceleme çabam yaratıcı, asi, farklı, özgün, cesur ve “heterodoks” sanatçı bir Türk kadınına bir methiye ve güzelleme çabasıdır…Gamze Fidan’ın eril bir gücün desteği, burjuva bir ailenin konforlu kanatları ya da sermayenin “büyülü” ilişkilerine dayanmayan yaratıcılık öyküsü benim için hem bir kadının, hem de yaratıcılığın başarı öyküsüdür…

Gamze Fidan’la Kop-Art yolculuğu üzerine hayata geçirdiğim “nehir söyleşisinin” hedefi hem bu güzel, cesur ve yaratıcı kadına ayna tutmak, hem de “tarihe” bir not düşmektir…

Bu not, en temelde her türlü yaratıcılığı ve farklılığı “öğütmeye” şartlanmış bir kültürde bir kadının şiirleri, metinleri, performansları, kıyafet tasarımları, kolajlarıyla çok yönlü düş gücünü ortaya koyma cesaretini kutlayan bir nottur…

Hiçbir akademik sanat eğitimi almayan Gamze Fidan, aslında psikolojinin asi kızıdır. Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji eğitimi alırken Antonin Artaud’un vahşet tiyatrosundan, Pina Bausch’un dans tiyatrosuna, Beat Generation yazarlarından, akıl durduran performanslarıyla Joseph Beuys’a, kara mizahçı ve lirik Laurie Anderson’a kadar birçok sanatçıdan etkilenir. Sanat felsefesinin temellerini sanatta elitizmi reddeden ve kullanılacak araçlarda hiçbir sınır tanımayan Dadaizm’de bulur…Bu yüzden de hiçbir akademik altyapısı olmadığı halde markörlerle çizim yapmaya, kolajlar yaratmaya başlar…video-artla hareketli görüntülerin peşine düşer…şiirler ve lirik metinler kaleme alır…kendi fanzinini çıkarır…klinik psikoloji yüksek lisansını tamamlar ve milenyumda Amerika macerası başlar…Burada moda sektörüyle ve sokak sanatıyla da tanışma şansı bulur…

Kop-Art’ın doğuşu 2000’li yıllara rastlar…Akademik sanat çevrelerinin üstenci, elitist tavrına mizahi bir eleştiri niteliğinde Kop-Art ismiyle doğan bu bağımsız sanat inisiyatifi Gamze Fidan ve yakın arkadaşı Cansu Aybar’ın ortak düşgücünün eseridir…

Kop-Art yolculuğu, Time-Out dergisinin “Bir defile yapın” önerisiyle şekillenen bir video defile projesiyle Babylon’da başlar…Birkaç yıl sonra Zeynep Turuthan’ın katılımıyla Cihangir’de kendi mekanına kavuşur… Tamamen Dadaist bir anlayışla, hazır t-shirtleri ve daha geniş anlamda giysileri anlamlandırmayı, onların boşluğuna son vermeyi hedefleyen “Street couture” tasarımlar hayata geçer. Kop-Art’ın kendi işlerini sergileyebileceği bağımsız bir üs niteliğindeki mekanı,“Kop-Art’tan Al Sana!”vitrini, dekoru ve içeriğiyle Çukurcuma’nın şu anki SoHo benzeri ortamının öncülerindendir…

Hayal-Et, Hiçbirşey için Sanat (Art 4 Nothing), Sanat her bir şeydir (Art is anything), Dada Bizim Dedemiz sloganlarıyla yolculuğuna devam eder…

Sanatçı ve izleyici arasındaki farkı ve mesafeyi ortadan kaldırmayı hedefleyen, izleyiciyi sanat üretim sürecine dahil etmeyi amaçlayan, etkileşimli, “campy” bir estetikle hareket eden bu sanat inisiyatifinin her yaştan izleyiciyle buluşmasının son derece başarılı gerçekleştiğini dile getiriyor Gamze Fidan…

Kop-Art yolculuğu sokak sanatını dev ozalit (wheat paste) yerleştirmelerle icra ederken “trash” kavramından epeyce beslenir…John Waters’ın Mondo Trasho filmiyle gündeme gelen “çer-çöp” kavramının asıl malzeme olmasından hareketle üretim yapılır…Geri-dönüşüm ve Özgür-dönüşüm pratik ve teoride öncelikli olarak ele alınır.

Kop-Art,yurt içinde katıldığı ya da bizzat hazırladığı sergi ve performansların yanı sıra Hollanda ve Almanya’da da izleyiciyle buluşma şansı edinir…”Süper kadının Hayal-eti” (Phantom of the Superwoman) ve Beni Sen Güzelleştiriyorsun (U Make Me Look Good) adlı çalışmaların yansımaları, yurt dışında son derece olumlu olur…

2011 Ekim’de Kop-Art’ın emsalsiz mekanı“Al Sana!” kapanır…

Gamze Fidan bir rüyanın gerçekleşmesi olarak özetlediği Kop-Art hareketi için şunları söylüyor:

“Türkiye’de Cumhuriyet döneminde kadın sanatçılar için bir zemin oluşuyor. Daha bağımsız anlamda çok tanınmış-varlıklı ailelerin kızları var. Tanınmış olmayan bir aileden bir kadın sanatçının, özellikle de alaylıysa yeşerebilmesi ve kendine yer edinmesi hala zor. Bir kadın sanatçının,hiçbir ciddi sermaye desteği almadan işler üreterek bir yere gelmesi ise rüya gibi bir şey.”

Kop-Art bu anlamda gerçekleşmiş bir rüya…

Şimdi de Kop-Art’ın manifestosu üzerine Gamze Fidan’la bir söyleşi yapmak istiyorum…

Mahan Doğrusöz: Çok etkileyici bir sanat manifestonuz var. Bu manifesto hangi aşamada kaleme alındı?

Gamze Fidan: Manifesto en baştan beri vardı. 2002 yılında kaleme alındı. Benim imzam var altında. Bir de İz Öztat. Onunla beraber yazdık. İlk cümlesinden son cümlesine kadar bir solukta oturduk yazdık,  bir anda çıktı. Biraz dili, stili üzerine konuştuk. Bugün okuduğumda hala çok yakın hissediyorum kendimi.

Mahan Doğrusöz: Manifestonun ilk cümlesi, ‘’Sanat aracılığıyla trendleri belirleyen sessiz dikte zorbalığını yok et.” 

Gamze Fidan:  Çok Dada bir cümle. Sanatı bir araç olarak gördüğümüz açık. Bize dikte edilen, bu budur denilen her konudaki zorbalığın, sanat aracılığıyla üzerine gidilmesi gerektiğini söylüyor.

Mahan Doğrusöz: İkinci cümleniz “Es geç, ciddiye alma, yönlendir” diyor.

Gamze Fidan: Karşımıza çıkacak muhalifleri çok ciddiye alıp vakit kaybetmeyelim… Es geçmek de bir olgunluktur.

Mahan Doğrusöz: “Pro-aktif de ol” diyor başka bir yandan.

Gamze Fidan: “Olayın gücü sende toplansın, sen belirleyici ol” diyor.

Mahan Doğrusöz: “Yaratıcı etkileşimi her haliyle kullan, sınır tanımadan.” diğer bir cümleniz…

Gamze Fidan: Burada yaratıcılığı çok katmanlı şekilde kullanmaktan bahsediyoruz. Yaratıcılık yazınsal, görsel olabilir…Video,  performans ya da moda aracılığıyla ifade edilebilir, herhangi birşeyi, örneğin bir mesleği  ifade ediş tarzında var olabilir. Bir yemek ya da bahçenin tasarlanışında da.. Her şey yaratıcılık için bir araç olarak kullanılabilir.

Mahan Doğrusöz: Manifesto “Dünyanın her yerinde uğuldayan bir fısıltı, dikkat! ” diye devam ediyor…

Gamze Fidan:Zeitgeist..Zamanın ruhunu hissetmek..

Mahan Doğrusöz: “Bilinçaltındaki ikonlar bir başkasının kalemiyle çizilir.”

Gamze Fidan: Çevrenin üzerimizdeki gücünü iyi anlamalıyız. Bizde ne olup bittiğinin, dış dünyanın bizim üzerimizdeki yansımalarının ne olduğunun farkına varmak önemli. Empoze edilenleri belirleyip, gözden geçirmeliyiz..

Mahan Doğrusöz: “Kendi gibi olmak ve bunu yansıtmak bir başkası ve bilinmeyenle etkileşimi kaçınılmaz kılar.”

Gamze Fidan: Burada samimiyet işin içine giriyor. Neysen o olabilmek. Gerçekten anlamlı bir şeyin ortaya çıkması için herkesin samimi olması gerekiyor. Gerçek olmak, has olmak, “sahte”  olmamak. Kendi gibi olabilmek için, önce karakterin oluşması gerekiyor. Bu da “bireyselleşme” demek aslında. Ancak bu oluştuktan sonra onu ifade edebilecek özgürlük ve özgüven kazanılabilir. Ancak bunları gerçekleştirebilmiş bir birey başka bir bireyle ve bilinmeyenle etkileşime girebilir.

Mahan Doğrusöz: “Bir bütün olmuşken bile rüzgarın aramızda dans edebileceği bir boşluk hayal-etmeli.”

Gamze Fidan: Etkileşim önemli ama bu etkileşim dışında, herkesin kendisi gibi kalabileceği mesafeyi de önemli buluyorum. Aramızda rüzgarın dans edebileceği bir boşluk olması lazım ki birbirimize yapışmayalım, birey olarak kalabilelim. Rüzgarın aramızda dans edebileceği boşluk kavramını Viking mitolojisinden çıkarttım. Orada buna benzer bir ifade ile karşılaşmıştım. Çok çok hoşuma gitmişti.

Mahan Doğrusöz: “Rastlantı her insanın sahip olduğu olasılığın ortaya çıkabileceği anın büyüsünü taşır.”

Gamze Fidan: Burada spontan olabilmekten bahsediyorum ve onun yaratacağı domino taşı etkisinden. Bütün manifesto farkındalıkla ilgili. Çok büyük potansiyeller var tesadüflerde.

Mahan Doğrusöz: Manifesto,“Tek elin alkış sesi, şans eseri bir aynanın yanından geçiyorsanız duyulabilir.” diye devam ediyor.

Gamze Fidan:  Zen koanlarından bir tanesine yanıt bu. Koanlar, Zen budistlerin birbirine sorduğu bilmeceler. Uzun süre düşünmüştüm tek elin alkış sesi nedir diye. Bu da çok Dada değil mi?

Mahan Doğrusöz: “Yaratıcılığın elçileri sanat ve hayat arasındaki engelleri tanımaz.” Çok güzel bir bitiş cümlesi.

Gamze Fidan: Bu cümle benim de çok hoşuma gidiyor. Gene çok Dada. Hepimiz kendimizi böyle görebiliriz. Sanatçı demiyor, yaratıcılığın elçileri diyor. Yaratıcılık çok genel bir şey. Orada sanatçının egosu da yok.

Mahan Doğrusöz: Rönesansla birlikte sanatçı kimliği tanımlanmaya başlıyor. 20. yüzyıl başında Dada ile sanatçı kimliğinin sorgulanması söz konusu. O anlamda sizin sanatçı kimliğinizi tanımlamanızı da duymuş oluyorum: “Egosuz olmak”.

Gamze Fidan: Ve etkileşimci, işbirlikçi, keyifli. İnsanı sonsuzluğun bir yerinden gelen, sonsuzluğa giden bir varlık olarak görüyorum. Herşeye tırnaklarını geçirmeye çalışmaya, deli gibi bir kariyerist çabaya gerek duymuyorum.

Nisan 2014 ©  Mahan Doğrusöz