Menu
DENEMELER

Freud Dizisi Üzerine “Çağrışımlar” ya da Freud: “Bastırılanın Geri Dönüşü”

“Bir yolculukta olduğunuzu düşünün, şimdiki zamandan geçmişe giden bir yolculuk ama sadece hayal dünyanızda yolculuk yapıyorsunuz.”

“O kapıyı açınca, arkasında ne görüyorsun?”

Bir dizi cinayeti, ipuçlarını takip ederek çözmeye çalışan Freud’un öyküsünü anlatıyor dizi. Görünenin arkasındaki görünmeyeni aramak; hiçbir şeyin görünen ve iddia edilenden ibaret olmadığına kanaat getirme hali; rüyaları/kabusları “ciddiye” alma tutumu; birbiriyle ilişkisiz gibi görünen ipuçları bir puzzle’ın parçaları gibi bir araya getirme çabası; tünelin derinliklerine yürümek, yer altına, mahzenlere iniş…Bütün diziyi, bir psikanalitik terapi yolculuğu olarak okumak mümkün.

 

“İçindeki karanlığı hisset.”

“Bu karanlıktan çıkmak istiyorum.”

Çağdaş psikoterapilerin “aydınlığa”, “bilince” vurgu yapan tavrının aksine, Freud dizisi, dönemin ruhuyla da paralel olarak son derece “karanlık”. Çekimlerin ötesinde, karakterlerin arka bahçeleri, şehrin derinlikleri, olayların perde arkası “karanlık”. Freud, bütün bu “karanlığın” içinde yol almaya çalışıyor.

Bilinçdışının bilince, karanlığın aydınlığa, arka bahçelerimizin hayatlarımıza “sızışını”/“akışını”, dizi güçlü bir sinematografiyle aktarıyor. Rüya/hayal/kabus ve gerçek hayat geçişlerinin dizide bu kadar başarılı verilmiş olması bilinçdışıyla, bilinç arasındaki sınırların ne kadar geçirgen olduğunu çağrıştırıyor.

Freud, sadece bireyin bilinçdışıyla değil; daha önce bilimin ilgi alanına girmeyen semboller, mitler ve masallarla da ilgilenerek “irrasyonele” bakma cesareti gösteren bir kuramcı. Dizide bunu Fleur’un “alter ego”su Taltos semboliyle görüyoruz. Taltos sadece Fleur’un değil, bütün Macar toplumunun bilinçdışında anlam yüklü bir sembol.

“Ben bir evim. İçim karanlık. Bilincim yalnızca bir ışık. Rüzgardaki bir mum gibi…geri kalan her şey gölgede. Geri kalan her şey bilinçdışında. Ama orada odalar, girintiler, koridorlar, merdivenler ve kapılar var. İçimizde yaşayan ve dolaşan her şey o evde ve o ev benim. Işıkta görmek istemediğimiz anılar, çevremizde karanlıkta dans ediyorlar. Bizi takip edip, bize fısıldıyorlar. Bizi korkutuyorlar. Bizi hasta ediyorlar.”

“Çocukluk odama, o karanlığa geri dönmek istemiyorum.”

Freud dizisinde kullanılan ev analojisi, psikanalitik kuram açısından çok önemli bir analoji. Freud en temelde insanın “kendi evinin efendisi” olmadığını, evin/benliğin” temellerinin erken çocukluk yaşlarında atıldığını, “çocuğun insanın atası” olduğunu; “evin” mahzenlerinin, tavan aralarının, sandık odalarının, kapalı kapılarının bizi nasıl şekillendirdiğini ilk olarak dile getiren bir kuramcı.

Freud, kültürün tabu olarak gördüğü “kutsal” aile ilişkileri içindeki rekabet, haset, şehvet ve öcü görünür kılmış; ödipal rekabet ve arzudan, kastrasyondan bahsetme cesareti göstermiş bir kuramcıdır. Bu gözle bakıldığında, Freud dizisinde, en yakın ilişkilerimizin ne kadar “toksik”; yarattığı travmaların ne kadar derin olabileceğine dair müthiş örnekler var. Narsisistik bir teyzenin kendi “ulvi” emelleri için yeğenini nasıl “kurbanlaştırdığını” gösterdiği Fleur ve teyzesi arasındaki “toksik” ilişki bunun en güçlü örneklerinden birisi. İlişkilerin en “masumu” olduğu düşünülen aile içi ilişkileri “demistifiye” ederek ne kadar “travmatik” izler bırakabileceğini anlatan Freudcu kuram, insana ve psikopatolojiye bakışımızı kökünden değiştirmiştir.

“Hepimizin içinde, zindanın derinliklerinde dolanan hayvan.”

Freud dizisi, arzu ve yasak, dürtü ve vicdan, “hayvani” ve “insani”, “ilkel” ve “medeni”, “id” ve “süperego” arasındaki çatışmayı çok güçlü bir sinema diliyle anlatıyor. Bastırılmış/yenilmiş Macaristan’ın Avusturya’ya karşı haseti, cinsel tabuların terapötik süreci zorlaması, agresyonun sürekli gündelik hayata sızması, yer altındaki ayinin ulvi emelleri tehdit etmesi…Freudcu çatışma kuramı dizinin her aşamasına sızıyor.

“Fleur güçlendi…taltosa ihtiyacı yok.”

 “Sayende kim olduğumu biliyorum.”

Travmayla bölünmüş benlikleri “entegre” etme çabası, “Fleur, taltos ve küçük kızın” bir bütün olduğunu ifade etme, işlevsiz savunmalara veda etmeyi teşvik etmeDizide, psikanalitik anlamda “iyileşme” üzerine güçlü ipuçları da var.

 

“So close that your hand upon my chest is mine, so close that your eyes close with my dreams.” Pablo Neruda

Bir analizanla, analistin bilinçdışının nasıl etkileştiğini dizide etkileyici bir şekilde görüyoruz. Freud, Fleur’e yardımcı olmaya çalışırken, Fleur de, Freud’un kendi bilinçdışına inişini “katalize” ediyor. Freud, bilinçdışında bütün eril otorite figürleriyle karşılaşıyor, babasını öldürüyor ve annesini arzuluyor. Fleur’ün bilinçdışına inmesine yardımcı olurken, üzerine kar yağdığını deneyimliyor. Analizanın bilinçdışına yolculuğuna eşlik ederken, analist de kendi bilinçdışına doğru yol alıyor.

“Dünya aynı kalmayacak.”

“Tabii ki kalacak ama belki biz onu daha iyi anlayabileceğiz.”

Freud, psikanalizi arkeolojik bir kazıya; psikanalisti, ise bir arkeoloğa benzetir. Dizi ise psikanalisti, bir dedektif olarak kurguluyor ve seri cinayetler örgüsünün merkezine oturtuyor. Kuramının temeline cinsel ve saldırgan dürtüleri alan bir kuramcı, 100 yıl sonra çekilmiş bu diziyi görme şansı edinseydi, bu yorumu ilginç bulurdu. Dedektif romanları ve Sherlock Holmes hayranı bir kuramcı için yüzyıl sonra bundan daha güzel bir hediye düşünemiyorum!

 

 

Mahan Doğrusöz 2020