Menu
DENEMELER

Feminist Kuram ve Yöntem

Man Ray, Anatomy, 1929

Kültürel Ürün Olarak Metnin Bozulması ve Yeniden Kurulması

Feminist kuram, kültürel ürünleri ve belgeleri, içlerinde taşıdıkları ataerkil, erkek merkezli (androsantrik) ya da fallus merkezli (fallosantrik) bakışı, varsayım ve kavramsallaştırmaları günışığına çıkarmak amacıyla araştırma nesnesi olarak görür. Feminist araştırmacılar ataerkil kültürel değerlerin yansımasını bulmak amacıyla özel hayatın, popüler kültürün, örgütsel kültürün ve gündelik hayatın bütün ürünlerini hedef alır ve bu kültürel ürünleri bir araştırma “metni” gibi değerlendirerek, feminist perspektiften tekrar “okur”lar. “Feminist perspektiften incelenen “metinler” arasında çocuk kitapları, masallar, reklam panoları, feminist edebi metinler, çocuklar için yazılmış sanat kitapları, moda, kartpostallar, kız izciler için yazılmış el kitapları, gazete köşe yazıları, hastane kayıtları, araştırma yayınları, sosyolojiye giriş ders kitapları…yeralır.”[1]

Çevrelenmiş olduğumuz  yaşamın her alanında üretilen ürünleri araştırma nesnesi ya da “metni” olarak değerlendiren feminist kuramın incelediği nesneler dört ana başlık altında toplanabilir. İlk olarak, feminist kuram yazılı belgeleri araştırma nesnesi olarak görür. Bu çerçevede günceler, bilimkurgu öyküleri, duvar yazıları, gazete yazıları, aşk romanları, bilimsel metinler, din kitapları ataerkil, erkek merkezli (androsantrik) kültürün yansımalarının incelendiği birer “metne” dönüştürülür. Yazınsal ürünlerin feminist bir perspektiften tekrar okunmasının tarihteki en ilginç örneklerinden biri 1895 yılında Elizabeth Cady Stanton’un yayımladığı The Woman’s Bible[2] (Kadının İncili)’dır. Bu kitapta Stanton, İncil’de varolan iki değişik yaratılış öyküsüne dikkati çeker. Bu öykülerden ilki Havva’nın Adem’in kaburgasından yaratıldığını dile getirir. Daha az bilinen diğer öykü ise kadının ve erkeğin Tanrının suretinde aynı anda yaratıldığını anlatır. Feminist perspektiften İncil’i yeniden okuyan (rereading) Stanton, birinci öykünün gündelik yaşamlarımızdaki ve zihinlerimizdeki hakimiyetini erkek dinbilimcilerin yorumlarına bağlar. Erkek merkezli okuma, İncil’de varolan yaratılış öykülerinden birini öne çıkarmış durumdadır. İngiliz araştırmacı Mary Louise Ho ise  Woman, Woman’s Own ve Cosmopolitan dergilerinin 1959, 1964, 1969, 1974, 1976-1981 yılları arasında “dert köşe”lerine kadınlar tarafından yazılmış mektupların ve bu mektupları değerlendiren uzmanların görüşlerinin bir içerik analizini yapmıştır.[3] “Dert köşe”lerine yazılan mektupları ve bu mektuplara karşılık olarak yazılmış metinleri feminist bir perspektiften inceleyen Ho, ataerkil ideoloji ile bu metinler arasındaki ilişkiyi değişen zaman dilimi, dertlerini dile getiren kadınların mektuplarının konuları ve uzmanların sundukları “tavsiyeler” arasındaki ilişki bağlamında  sorgulamıştır.

İkinci olarak feminist kuram görsel ürünleri hedef alır. Video klipleri, filmler, reklamlar, moda fotoğrafları, televizyon şovları kültürün ürettiği görsel metinler olarak değerlendirilir. Üçüncü olarak ise feminist kuram müzik ve teknoloji gibi maddi kültürün ürünlerini hedef alır. Feminist kuram aynı zamanda gündelik yaşamın bir parçası olan davranış biçimlerini de inceler.

Feminist içerik analizi olarak adlandırılan bu yöntem “metinlerin”, ki bu “metin”ler görsel, yazınsal, işitsel ya da davranışsal boyutta varolabilirler, iki tür okumasının mümkün olabileceğini iddia eder. Bu yöntemlerden ilki baskın okumadır. Baskın okuma, “metnin” kişinin zihninde kurmayı hedeflediği anlamın okunmasıdır. Bu bakışa göre her “metin” -görsel, yazınsal ya da işitsel olsun- izleyicinin, okuyucunun ya da dinleyicinin zihninde belirli bir anlam kurmayı hedefler. Feminist yöntem ise baskın okumanın kişinin zihninde kurmayı hedeflediği anlamı tahrip edecek, bozacak yıkıcı bir okuma yapmayı hedefler. Yıkıcı okumanın amacı, kişinin zihninde kurulmak istenen anlamın feminist perspektiften bozularak, metnin gerçek anlamının günışığına çıkarılma sürecidir.

Joanne Martin bu yöntemle ilgili olarak  “bir metnin neyi dile getirdiğini, neyi dile getirmediğini ve neyi dile getirebileceğini incelemek için feminist bir açıdan öyküyü yapıbozuma uğratır (deconstruct) ve tekrar yapılandırırım (reconstruct)”[4] der.

Feminist bir düşünür olan Elizabeth Grosz ise feminist kuramın ataerkil bilgi kalıplarını sorgulayabilmek için yürütmesi gereken ikili bir proje olduğunu dile getirir.

Grosz’a göre:

Feminizm iki yönlü olarak hareket etmelidir. Bir yanda olumsuz ve tepkisel olarak nitelenebilecek bir projeye sahip olmalıdır. Bu da varolana meydan okunması, baskın olan sosyal, politik ve kuramsal ilişkilerin sorgulanması anlamına gelir…ama eğer sadece tepkisel bir eleştiri olarak kalırsa, nihai olarak, ötesine geçmeyi hedeflediği kuramları olumlar…Alternatif üretmeden, bir şeyin doğru, değerli, yararlı olmadığını söylemek, paradoksal bir biçimde onun doğru olduğunu olumlamaktır. Bu yüzden, bu olumsuz projeye eşlik eden ya da onun ayrılmaz bir parçası olan olumlu, yapılandırıcı (constructive)  bir proje olmalıdır. Alternatifler üretmelidir. Bu alternatifler sadece  cinsiyetçilik karşıtı olmayan, feminist kuramlar olmalıdır. Feminist kuram hem bir eleştiri, hem de bir yapı  (construct) olmalıdır.[5]

Grosz, burada feminist içerik analizi açısından önemli bir noktaya dikkati çekmektedir. Eleştirel bir kuram olan feminizm, varolan ataerkil ve erkek merkezli metinlerin feminist perspektiften yıkıcı bir okumasını yaparak, sorgulayıcı olmalıdır, ama bütünsel feminist bir kuram sadece tepkisellik üzerine kurulamaz. Feminist kuram, bozduğu ve yıktığı ataerkil, erkek merkezli metinleri kadınların deneyimlerini yansıtacak biçimde yeniden kurmalıdır.

Grosz’un görüşüne benzer bir görüşü Ann Game’de buluruz. Ann Game’e göre “bir metni okumak bir yazma pratiğidir ve kültürün metinlerini şimdide yeniden yazma imkanı bu pratikte yatar. Yapıbozucu bir strateji olumlu bir dönüştürme stratejisidir. Sökme (undo), eşanlı olarak bir bozma ve yapmadır, sonu olmayan bir süreçtir.”[6]

Grosz’un olumsuz, tepkisel projesine, metin analizinin yıkıcı okuma kavramına paralel olarak Game metni sökmek / bozmak (undo) kavramını kullanır ve Grosz’a paralel olarak her bozma sürecinin bir dönüştürme ve yeniden kurma projesi olduğunu dile getirir.

Feminist bir yıkıcı okuma ve yeniden kurma projesi, feminist kuramın epistemolojik ve metodolojik öncülleri ve feminist kuramın, metinlerin erkek merkezliliğini sorgulayan bakışı üzerine kuruludur.

Feminist Epistemoloji ve Metodoloji

Hartsock[7]’a göre feminizm, kadınların ezilmesi üzerine nihai sonuçları içeren bir kuram değildir. Feminizm hayata, politikaya, felsefeye, bilime eleştirel yaklaşan bir kuram, bir analiz biçimidir. Grosz’a göre ise feminist kuramı feminist kılan olgu onun araştırmayı seçtiği konular değildir sadece, onun yöntemi ve perspektifidir.

Feminist kuramın eleştirel yaklaşımı özellikle baskın bilim anlayışının epistemolojik ve metodolojik yaklaşımlarını sorgular. Feminizmin baskın bilim anlayışına getirdiği eleştirileri beş ana başlık altında toplamamız mümkündür.

1. Birinci olarak feminizm, bilimin “nesnelliği”ni sorgular. Kuhncu bilim eleştirisinden etkilenen Ethel S. Person, bilim üreten öznelerin içinde yaşadıkları dönemin ve o dönemin değerlerinin bilim üretim süreci üzerindeki etkisini vurgular. Bu çerçevede, Person’a göre, bilim üretme süreci, bilimi üreten öznenin / öznelerin ait oldukları dönemin kültürel iklimi ile kaçınılmaz olarak etkileşir.  Person’a göre “bilim dahil olmak üzere hiçbir kültürel etkinlik değer yargılarından bağımsız değildir…bilim hem kültürel değerlerin ürünüdür, hem de değerlerin kültürel evrimine katkıda bulunur.”[8] Person bilim üretme süreci ile kültürel değerler arasındaki karşılıklı etkileşimi dile getirerek, insani bir eylem olan bilimin evrensellik, tarafsızlık, teklik, ezeli ve ebedi olma iddialarını da sorgulamaktadır.

Descartescı görüşe dayanan modern epistemoloji, zihni dış dünyanın gerçekliğini bire bir yansıtan bir ayna olarak kurgular. Kuram ise gerçekliğin zihinde kurulan bire bir yansımasıdır. Kuhn, Feyerabend gibi filozoflar tarafından olduğu kadar, Derrida ve Foucault gibi yapısalcılık sonrası kuramcılar tarafından da kıyasıya eleştirilen bu görüş, bilimin ve bilim üreten öznenin tarafsız (nesnel) olduğunu savunur. Feminist kuram ise “gerçekliğe” bire bir denklikle kurulan kuram anlayışına karşı çıkar. Yapısalcılık sonrası görüşle paralel bir biçimde bilimin / bilgi üretme eyleminin  söyleme ait (discursive) olduğunu savunur.

Bu perspektiften bakıldığında, bilim gerçekliği bire bir yansıtan bir eylem değil, onu kuran bir eylemdir. Feminizm, özellikle bilim üretme eyleminin öznel boyutuyla ilgilidir. Perspektivist bir bakışla her söylemin (discourse) belirli bir duruşu temsil ettiğini, her duruşun ise belirli hedef ve amaçları olduğunu dile getirir. Grosz’a göre “bütün metinler güç ilişkileri içinde belirli bir duruştan hareketle konuşurlar ve o duruşu temsil ederler…Değişik duruşları olan özneler değişik kuramlar üreteceklerdir.”[9] Bu bakış modern epistemolojinin tarihötesi (transhistorical) ve tarafsız bilen bir özne anlayışını da kökten sorgular. Bu görüşün aksine, feminist araştırmacı taraflıdır. Susan Sherwin’e göre “tarafsız ve evrensel olanın gerçekte erkeğin bakış açısı olduğunun farkına varan feministler tarafsız ve…evrensel olma iddialarını açıkça reddederek kadınların deneyimleri üzerine yoğunlaşmayı hedeflerler.”[10]

Feminist kuramın hedefi kadınsı bakışı, kadınların bakış açılarını yansıtacak şekilde kurmaktır. Feminist kuram kendine bir bilgi alanı kurmak için taraflı bulduğu “erkeğin” bakış açısından kurulmuş olan metinlerin içinden hareketle onları anlamayı, ama onları aşmayı hedefler. Feminizmin bilgi kurma yöntemi çoğulcudur. Feminizm tek bir yöntemi, tek bir gerçeği, tek bir doğruyu reddeder. Bu çerçevede de değişik duruşları olan kadınların değişik kuramlar üretmelerini hedefler. Charlotte Burck ve  Gwyn Daniel’e göre “kadınlar arasındaki farklar onları bir arada tutan öğeler kadar önemlidir. Bu kadınlar arasındaki sınıfsal, ırksal…farklılıkları genel bir toplumsal cinsiyet kategorisi altında belirsizleştirmektense, anlamamızı sağlar.”[11]

Böylesi bir bakış, kadınların farklı sınıfsal, ırksal, kültürel ya da yaşa dayalı faktörlerden dolayı karşılaştıkları özgül sorunları anlamamızı ve bu sorunlar karşısında özgül direnme biçimleri geliştirmelerini mümkün kılar.

Bu çerçevede, modern epistemolojinin evrensel ve tarafsız “bilgi”sinin yerini, kadın bakış açısından kurulmuş, evrensellik iddiası taşımayan, bağlamı (context) içinde değerlendirilmesi gereken ve değişime açık feminist “bilgi” kalıpları almıştır.

2. İkinci olarak feminist kuram toplumsal cinsiyeti bir analiz kategorisi olarak görür ve kuramların toplumsal cinsiyetsiz seslerine (non-gendered voice) eleştirel yaklaşır. Bundan kastedilen nedir? Feminizm, bilimlerin ve özellikle sosyal bilimlerin insanı temsil ettiği iddia edilen sonuçlarının, kadınların deneyimlerini ne kadar yansıttığını sorgular. Feminist kurama göre sosyal bilimlerin “insan” kategorisi, erkeği temsil eder.

Bu çerçevede feminizm, kuramlardaki, metinlerdeki erkek merkezli ya da fallus merkezli bakışı inceler. Erkek merkezlilik ya da fallus merkezlilik her iki cinsin tek bir eril modelle temsil edilmesi anlamına gelir. Erkeği ve eril olanı merkez alan bu düşünce dizgesi kadınların ve kadınsı olanın metinler ve kuram içinde bağımsız olarak ve erkeklerden farklı olarak temsil edilmesini olanaksız kılar.

Grosz’un deyişiyle:

Fallus merkezli paradigmalar içinde dişilik, erillikle zorunlu bir ilişki içinde temsil edilir… Kadınlar üç olasılıktan birini seçmeye zorlanır. Bu seçimlerden üçü de erilin önceliğini ve dişilin ona boyun eğişini onaylar. Kadınlar ve dişilik erkeklerle aynı sayıldıklarında ya da onların zıttı, tam tersi olarak kabul edildiklerinde ya da onların tamamlayıcısı olduklarında temsil ediliş biçimleri fallus merkezlidir…Her seçenekte erkek ve eril olana bağımsız ve kendini tamamlayan bir duruş verilmiştir. Oysa, kadın ve dişil olan erkeğe atfedilen özelliklere göre ve ikincil olarak değerlendirilmektedir.[12]

Erkek merkezliliğin ya da fallus merkezliliğin kuramlar ve metinler içinde üç tür göstergesi vardır.

Birinci olarak erkek merkezlilik hiyerarşik bir düşünce dizgesi yaratır.

Ann Gray ve Marilyn Pearsall’a göre:

Felsefeciler sadece farklı ve çeşitli (diverse) olanı hiyerarşik bir biçimde algılıyorlarsa, değer yüklü  hiyerarşik bir düşünce dizgesi (value hierarchical thinking) kullanıyorlar demektir. Daha yüksek olana daha fazla değer atfetmekte (örneğin; erkekler, kültür, zihin ve akıl) ve daha aşağı algılanana daha az değer atfetmektedirler (örneğin; kadınlar, doğa, beden ve duygu gibi).[13]

Ann Gray ve Mariyn Pearsall’ın kullandığı değer yüklü hiyerarşik düşünce dizgesi, kadını ve kadınsı olanı eksik, iğdiş edilmiş ve daha az gelişmiş bir erkek olarak kavramsallaştırmaktadır. Pisagorcular döneminden beri Batı felsefesinin düşünsel temelini oluşturan zıt ve hiyerarşik kavramlar ile  düşünme geleneği iyi / kötü, aydınlık / karanlık, etkenlik / edilgenlik, zihin / beden, Batı / Doğu gibi birbirini karşılıklı dışlayan (mutually exclusive)  kavramların olumlu ve daha değerli kabul edilen birinci kavramlarını erillikle, ikincilerini ise dişilikle özdeşleştirir. Feminist kuram; kuramlarda ve metinlerdeki bu zıt ve hiyerarşik ikilikleri ve bunun kadınlar ve dişilik ile ilişkisini sorgular.

Feminizm, fallus merkezliliğin zıt ve hiyerarşik kavramlarla düşünme eğilimini yıkmayı hedefler. Feminist kuram zıtlık ve hiyerarşi yerine devamlılık ve farklılık kavramlarını getirir. Zıt kavramların birbirlerini dışlayıcılığını yıkmak için aralarında var olan zıt ve hiyerarşik ilişki yerine bu kavramların devamlılığını (continuity) ve farklılıklarını (difference) ortaya çıkarmayı hedefler. Bu kavramlar arasında varolan hiyerarşinin yıkılması çabasıdır.

İkinci olarak ise erkek merkezlilik kadını ve dişili kuramda ve metinde görünmez kılar. Feminist kuram bu çerçevede kuramlardaki ve metinlerdeki erkek merkezliliği görünür kılmak için kadınlar ve dişilikle ilgili neyin dışlandığını, gözardı edildiğini, görünmez kılındığını inceler. Bu metnin söylediklerinin değil, söylemediklerinin incelenmesidir. Bu her iki cinsin sadece eril bir modelle temsil edilmesi anlamına geldiği gibi, kadınların ve dişilin özgül deneyimlerinin kurama katılmaması anlamına da gelir. Feministler, kuramın ve metnin kadınlar ve dişilik ile ilgili suskunluğunu da hedef alır ve sorgular. Bu çerçevede, feminist kuram, kuramsal söylemlerin kategorilerini kadınların yaşantılarını kapsayacak biçimde yeniden yorumlamayı ve genişletmeyi hedeflediği gibi, bu kuramsal söylemlerin temel varsayımlarını da sorgular.

Üçüncü olarak, erkek merkezlilik kuramda ve metinde kadınlarla ve dişille ilgili olanı çarpıtır. Sandra Harding’in deyişiyle erkek merkezlilik “kadınların ve erkeklerin etkileşimlerini, inançlarını ve bu davranışların ve inançların ortaya çıktığı sosyal yapıları anlayışımızı çarpıtmıştır.”[14] Bu çerçevede erkek merkezli kuramlar kadınların özgül yaşantılarını anlamamızı olanaksızlaştırır.*

3. Üçüncü olarak, feminizm günlük yaşam, sosyal eylem ve politika ile iç içe bir kuram geliştirmeyi hedefler. Kuram ve yaşam arasındaki sınırları yıkan feminist kuram, kuramın kendisini bir tür metinsel, kavramsal ve eğitsel pratik olarak algılar. Feminist kuram salt kavramsal bir düzeyi reddeder. Sherwin’e göre “düşünürler kişinin entelektüel araştırmalarını şekillendiren açık politik kaygılardan derin bir kuşku duyarlar, feministler ise politik bir sonuca yol açmayı reddeden kuramsal argümanlardan kuşku duyarlar.”[15]

Kendini yıkmaya ve yeniden kurmaya hazır olan feminist kuram durduğu noktanın kuramsal geçerliliğini politika ve sosyal eylem ile bağlantısı sonucunda sağlamayı hedefler. Grosz’un olumlu, yapılandırıcı projesinin kurulması için feminist perspektiften kadınları ve dişili kuramlaştırma sürecinin kadınlarla ve onların sorunlarıyla içiçe bir proje olması gerekir. Bu proje aynı zamanda kadınların durumlarını olumlu yönde değiştirecek politikaların üretilmesini olası kılacak bağlantıları da hedefler. Bilim üretim süreci ve politika, bu çerçevede, eş güdümlü olarak hareket etmesi gereken iki süreçtir.

4. Feminizm disiplinlerarası bir yöntemi benimser. Sınırların feminist düşünün gelişmesine engel oluşturduğunu savunan feminist kuram tek bir disipliner yaklaşımı benimsemek yerine eklektik bir metodoloji benimser. Harding’e göre “kadınlar ve toplumsal cinsiyet ilişkileri her yerde olduğu için, feminist kuramın konuları hiçbir disipliner sınır içinde kapsanamaz.”[16]

Feminist kuram disipliner sınırları reddederek, modern bilimin rasyonel paradigmasının dışladığı olguları da kapsamayı ve incelemeyi hedefler. Bu çerçevede, modern bilim paradigmasının dışladığı irrasyonel boyutu yani bugüne kadar edebiyatın, müziğin ve resmin konusu olmuş duyguları ve bireyin ve toplumsalın bilinçdışını* hedef alır. Batı felsefe geleneğinde zihinsel, kültürel, evrensel, kamusal ve eril olarak tanımlanan akıl karşısında, ikincilleştirilmiş ve dışlanmış olan irrasyonel, doğaya dair ve kadınsı olarak nitelendirilen duygunun incelenmesi, bütün Batı düşünce geleneğinin de sorgulanması anlamına gelir. Alison M.Jaggar bilme edimi sürecinde tarihsel olarak dışlanmış ve ikincilleştirilmiş olan duygunun, insanın gözlemleme, algılama, sezme, eyleme ve zihinsel olarak değerlendirme edimlerinin eşgüdümlü matrisinden soyutlanmış olduğunu dile getirir. Oysa, bilme sürecine zihinseli olduğu kadar, duygusalı da katmayı hedefleyen feminist kuram bu birbirinden ayrıştırılamaz ve birbirine indirgenemez iki insani süreci kavuşturmayı hedefler. Bu çerçevede, Alison M.Jagger’e göre “duygular, kuram oluşturma sürecinde gözlem, akıl ve eylemden ne daha temeldir; ne de onlara oranla ikincildir.”[17]

5. Beşinci olarak feminizm, gerçekliği bire bir yansıtan tarafsız ve saydam bir dil anlayışını sorgular. Feminizm dili gerçekliği kurmanın bir aracı olarak görür. R.D.Laing’in deyişiyle “toplumsal bilim araştırmalarının çoğunun kuramsal ve betimleyici dili, açık bir nesnel tarafsızlığı benimser. Oysa, sözdiziminin ve sözcüklerin seçimi gerçeklerin yaşantılandığı üslubu tanımlayan ve çerçevesini çizen politik bir eylemdir. Gerçekte, bir anlamda daha da ileri gider ve hatta incelenen gerçekleri yaratır.”[18]

Laing’in görüşüne paralel bir çizgide feminist kuram da, dili gerçekliği bire bir yansıtan saydam ve tarafsız bir araç olarak görmek yerine, ataerkil ve erkek merkezli kuramları oluşturmanın bir aracı olarak görür ve metinlerdeki dili  hedef alarak, feminist perspektiften sorgular.

Jean Baker Miller, feminist kuramın ufuklarını şöyle özetler:

İnanıyorum ki, kadınların kadın bakış açısından…incelenmesi sadece kadınları anlamamıza değil, fakat bütün insani gelişim konusundaki ihtiyaçlarla ilgili daha derin bir anlayışa ve aynı zamanda, insan kapasitesinin uçsuz bucaksız keşfedilmemiş gerçeklerinin daha derin bir anlayışına sahip olmamızı sağlayacaktır. Bu gerçekleştirilmesi çok kolay bir proje değildir, çünkü bütün düşünce sistemimiz, kategorilerimiz, gözlerimiz ve kulaklarımız, bu eylemden alıkonulmuş bir sistemde eğitilmiştir…Daha zengin insani modeller geliştirilebilir. Bu modellerin pırıltıları sanatçıların ve şairlerin  eserlerinde, hepimizin hayallerinde ve rüyalarında ifadesini bulmaya çalışıyor. Şimdi, belki de bunu öğrenmek  için bu alanda çalışabiliriz.[19]

©  Mahan Doğrusöz


[1] Lynna Davidman and Shulamit Reinharz, Feminist Methods in Social Research, London: Oxford University       Press, 1992, ss. 146-147.

[2] A.g.e., s. 153.

[3] L. Davidman and S. Reinharz, a.g.e., s. 161.

[4] A.g.e., s. 149.

[5] Elizabeth Grosz, “Contemporary Theories of Power and Subjectivity”, Sneja Gunew (ed.), Feminist Knowledge, London: Routledge, 1990, s.59.

[6] Ann Game, Toplumsalın Sökümü, Ankara: Dost Yayınları, 1991, s.5.

[7] N. Hartstock, “Fundamental Feminism:process and perspective”, Building Feminist Theory: Essays from Quest, New York: Longman, 1981, ss.32-43.

[8] Ethel S.Person, “The Importance of Values in Psychoanalysis”(1983), Claudia Zanardi (ed.), Essential Papers on the Psychology of Woman, New York: N.Y.U. Press, 1990, s.305.

[9] Elizabeth Grosz, “Contemporary Theories of Power and Subjectivity”, Sneja Gunew (ed.), Feminist Knowledge, London: Routledge, 1990, s. 167.

[10] Susan Sherwin, “Philosophical Methodology and Feminist Methodology: Are They Compatible?”, Ann Gray and Marilyn Pearsell (ed.), Women, Knowledge and Reality, London: Unwin Hyman Inc., 1989, s.27.

[11) Charlotte Burck and Gwyn Daniel, Gender and Family Therapy, London: Karnac Books, 1995, s. 29.

[12] E. Grosz, a.g.m., s.150.

[13] A. Gray and M. Pearsell (ed.), a.g.e., s.7.

[14] Sandra Harding, The Science Question in Feminism, London: Cornell University Press, 1987, s. 85.

* Judith Warell, erkek merkezli kuramların erkek merkezli kurgulamalardan (construe)  hareket ettiğini ve bu kurgulamalardan yola çıkarak ulaştığı varsayımlarla da, kadınsı gelişimi anlamamızı olanaksızlaştırdığını dile getirir. Warell, psikoloji içinde bu tür eril bir modelden hareketle kadının özgül gelişim modelini çarpıtan en belirgin kuramcıların Freud, Erikson ve Kohlberg olduğunu dile getirir. Bkz: Judith Warell, Feminist Perspectives in Therapy, An Empirical Model for Women, England: John Wiley and Sons Ltd., 1992, s.116.

[15]S. Sherwin, a.g.m., s.29.

[16] S. Harding and Jean O’Barr, Sex and Scientific Inquiry, Chicago: The University Press of Chicago, 1987, s.287.

* Bu nokta feminizm ve psikanalizin verimli bir biçimde sentezlenmesini de mümkün kılmaktadır. İnsanın ve toplumsalın  irrasyonel boyutunun – yani sadece duygusal boşalım ve ifadelerde, rüya ve kabuslarda, gelenek, mit ve ritüellerde ifadesini bulan bilinç dışının- incelenmesi hedefi feminizmin ve psikanalizin ortak hedefidir. Bu çerçevede psikanaliz, modern bilim paradigmasının insana dair keşfedemediği derinlikleri anlaşılır kılabilme özelliği ile feminizm için önemli kuramsal bir araçtır. Psikanaliz, Freud’un kadın gelişimi kuramına benzer erkek merkezli kuramsal varsayım ve kavramsallaştırmalardan arındırıldığı ve feminist bir perspektiften geliştirildiği oranda, özgürleştirici bir işleve sahiptir. Freud’un kadın gelişimi kuramını eleştiren feminist analistler tam da bu işlevi yerine getirmişlerdir.

[17] Alison M.Jaggar, “Love and Knowledge: Emotion in Feminist Epistemology”, A. Gray and M. Pearsall (ed.), a.g.e., s.149.

[18] R.D.Laing, Politics of Experience, New York: Penguin, 1990, s.53.

[19] Jane Baker Miller,  “The Development of Women’s Sense of Self”, Claudia Zanardi (ed.), a.g.e., ss.452-453.