Menu
DENEMELER

Aşk Bu Değil, Yapma Güzel!

Robert Doisneau, Le Baiser de L’hotel de Ville, Paris, 1950

 

“The main condition for the achievement of love is the overcoming of one’s narcissism. The narcissistic orientation is one in which one experiences as real only that which exists within oneself, while the phenomena in the outside world have no reality in themselves, but are experienced only from the viewpoint of their being useful or dangerous to one. The opposite pole to narcissism is objectivity; it is the faculty to see other people and things as they are, objectively, and to be able to separate this objective picture from a picture which is formed by one’s desires and fears.”
― Erich FrommThe Art of Loving

 

“Aşk bu değil yapma güzel
Sen insanı güldürürsün
Sevişirken güzel güzel
Sen insanı öldürürsün.”

Rüştü Şardağ


Rüştü Şardağ’ın sözlerini kaleme aldığı “aşk bu değil” şarkısını, Birsen Tezer’in yorumundan her dinlediğimde, çağımızın “aşk” anlayışını sorgularken buluyorum kendimi…herkesin peşinden koştuğu ama o oranda da bir hayal kırıklığından diğerine savrulduğu, kendisine adanmış “aşıklar” gününde milyonların, “tüketerek” kutladıklarını “sandıkları” aşk “ne değildir”?

Bu yazı, aşkın “ne olmadığına” dairdir..

“Aşk benimle ilgili değildir”

Aşk, zannettiğimizin aksine “bizimle” ilgili değildir. Aşk, “karşımızdaki” insana dairdir. Aşk, benim ne kadar “muhteşem, güzel, zeki, yaratıcı ve parlak” olduğumun bana yansıtıldığı bir ayna ya da ayna arayışı değildir. Aşk, kendi narsisistik ihtiyaçlarımın doyurulması amacıyla bir diğer insanı “kullandığım” bir ilişki de değildir.

Aşk, “ötekine” karşı duyulan hayranlık, sevgi ve yüceltmeyle ilgilidir ve tam da bu yüzden, narsisistik olarak gelişimlerini tamamlamamış insanlar aşık olamazlar çünkü sadece kendi duygusal ihtiyaçlarının doyurulmasıyla ilgilidirler. Aşık olabilmeniz için narsisistik ihtiyaçlarınızı (beğenilme, taktir edilme, yüceltilme) doyurmuş ve kendinizin “ötesine” bakabilecek ve bir “diğerini” görebilecek ruhsal bir olgunluğa erişmiş olmanız gerekir…

“Aşk bir hayal ya da yanılsama değildir”

Gerçek aşk, bir “aktarım” değildir. Aktarım kavramı Freud tarafından ortaya atılmıştır. Kendi arzu, fantezi ve ruhsal ihtiyaçlarımızdan yola çıkarak “ötekini” zihnimizin ve ruhumuzun renklerine boyamak, yani onu olmadığı bir insan gibi “kurgulamak” anlamına gelir…

Gerçek aşk, “ötekini” olmadığı birisi olarak kurgulayarak kendi duygusal fantezilerimizi deneyimlediğimiz bir arena değildir…gerçek aşk, ötekinin “gerçekliğini” görme kapasitemizden doğar…

“Aşk kamusal değildir”

Aşk, çağımızın sosyal medya ilişkilerinde gözlemlediğimiz gibi “kamusal” değildir. Kendisine bakan bir göze ya da gözlere ihtiyacı yoktur. Aşk, kendisini onaylayacak bir üçüncü gözü aramaz. Tam aksine, aşk “mahremdir” ve iki insan arasında oluşan bir “gizemdir”…aşk, diğerleriyle paylaşılan bir deneyim, diğerlerine sergilenen bir gösteri de değildir…aşk, içsel bir deneyimdir…iki insanın yarattığı ve o iki insana özel bir dili, söz dağarcığı ve anıları vardır…

“Aşk bir dürtü değildir”

Aşk cinsellik değildir…aşk cinselliğin “yüceltilmesidir”…içinde yaşadığımız “aşırı cinsellik” çağında zannettiğimizin aksine, aşk hormonlarımızdan ibaret bir kimyasal reaksiyon değildir…aşk, yeri geldiğinde cinselliğin ertelenmesini de gerektiren bir “aşkınlaşma” halidir…aşk, özünde erotiktir ama sadece erotizm değildir…aşk, bütün benliğimizi ve duygularımızı harekete geçiren “ötekiyle bir olma” arzusu ve çabasıdır…aşk, “ötekiyle” sadece cinsel değil, ruhsal ve zihinsel bir birlik arayışıdır…

“Aşk bir heves değildir”

Aşk, gelip-geçen uçucu bir hevesten ibaret değildir. Ağır, kalıcı ve karşılıksız olduğunda son derece “habistir”…aşk, bir diğeriyle ikame edilebilecek bir deneyim değildir…aşk, özel algılanan “ötekiyi” ikame edilemez algılar…yokluğunda özlem duyar…

“Aşk çok eşli değildir”

Aşk, sadece özel algılanan “ötekine” dairdir…aşk, “diğerleriyle” paylaşılabilecek bir deneyim değildir…aşkı değişik insanlarda bulduklarını iddia edenler narsisistik ihtiyaçlarını değişik insanlarla tamamlamaya çalışan “ben-merkezci” kişilerdir…

“Aşk sığ değildir”

Aşk, karşımızdaki kişinin bedenine duyduğumuz hayranlıktan ve çekimden ibaret değildir…aşk, yüzeysel ya da yüzeyde değildir…çağımızın gittikçe “somatikleşen” dünyasında zannettiğimizden farklı olarak, aşkı yaratan şey sadece karşımızdaki kişinin “yaşı, teni ve bedeni” değildir…aşk, karşımızdaki kişinin “varlığına” duyulan arzu, bir araya gelindiğinde yaşanan coşkudur…aşk, hem bedene, hem ruha, hem de zihne dairdir…

“Aşk acıya dair değildir”

Aşk,  geleneksel Türk kültüründe zannedildiği gibi acıya dair değildir…aşk, ötekinin canını yakmak, incitmek, zarar vermek değil, ötekini yüceltmek ve mutlu etmek ister…

Aşk, iki insanın bir araya gelmesinden doğan “aşkınlaşmanın”, büyümenin, gelişmenin hazzıdır…

“Aşk şiddete dair değildir”

Tam da bu yüzden, aşk saldırganlığı içermez… reddedildiğinde ölmeyi ve öldürmeyi göze alanlar yaşadıkları narsisistik kırılma karşısında ortaya çıkan öfkeyle başa çıkamayanlardır…aşk, “ötekine” zarar vermez…

Türk kültüründe zannedildiği gibi saldırganlık, tutkuya ve aşka değil, nefrete ve öfkeye dairdir…aşk, ise nefret ve öfke karşısında sevginin zaferidir…

“Aşk her zaman neşeli değildir”

Diğer yandan, aşk her zaman neşeli ya da eğlenceli de değildir…ayrılığın ve mesafenin getirdiği hüznü, ötekinin hayatındaki acılara karşı duyarlılıkları da içerir…iki insanın, hayata dair bütün duyguları -keyfi ve kederiyle- paylaştıkları ve paylaşmaktan keyif aldıkları bir deneyimdir…

“Aşk mantıklı değildir”

Aşkta, hesap ve mantık yoktur…Türk kadınının zannettiğinin aksine, aşk “tek taş, tam tur, nikah masası, beyaz eşya, beyaz gelinlik ve balayı” değildir…aşk, yeri geldiğinde son derece “anarşik”dir…her zaman huzurlu, kontrol edilebilir, ehil ya da “domestik” değildir…aşk, hayat kalitemizi arttırmak, hayatımıza kurtarmak için sığındığımız bir liman da değildir…

“Aşk bağımlılık değildir”

Olgun ve gerçek aşk, ailesinden ayrışmayı ve bireyselleşmeyi başarmış iki yetişkin arasında yaşanır. Aşk, ötekinin yokluğunda yıkım getiren bir bağımlılık değildir…eksikliğinde yok olduğumuz değil, varlığıyla çoğaldığımız bir deneyimdir…

 “Aşk tahakküm değildir”

Aşk, Türk erkeklerinin zannettiğinin aksine bir tahakküm ilişkisi değildir…birbirini yücelten, seven ve arzu duyan iki yetişkinin birlikteliğidir…

Aşk, bir diğerini kontrol ettiğimiz, onun gelişmesini engellediğimiz, fikirlerine, duygularına, dünya görüşüne ve değerlerine tahakküm ettiğimiz bir arena değildir…Türkiye’de deneyimlendiği gibi içine girdiğimiz ve birbirimizin nefes almasına engel olduğumuz bir “hapishane” değildir…aşk, beraber “nefes aldığımız” bir arenadır…

“Aşk aşkınlaşmaktır”

Aşk, bir “aşkınlaşma” halidir..ben ve senin ötesindeki “biz” oluş hali…içimizdeki “bir başka bizi”: daha güzel, aydınlık ve umut dolu bir bizi ortaya çıkaran bir aşkınlaşma hali…

Ve, sözü Birsen Tezer’e bırakmakta yarar var…aşk bu değil, yapma güzel!

 

2018 ©  Mahan Doğrusöz